Preloader Close
  • 0 (312) 286 10 84

  • Engelsiz Oyun Parkı İçi Çankaya/Ankara

Ergenlik Dönemi ve Aile

Ergenlik, bireyin gelişim süreci içerisinde çocukluk döneminin bitişiyle beraber başlayıp, fizyolojik olarak erişkinliğe ulaşıncaya kadar geçen bir gelişim dönemidir. Unesco ergenliği, cesaretin çekingenliğe, macera isteğinin rahata üstün geldiğini çağ olarak tanımlar. Ergenlik döneminde; birey bio-psiko-sosyal alanlarda ciddi değişimlerle baş etmek durumundadır.

Birey çocukluk döneminde bir tohumun toprakta olgunlaşması gibi anne babası ve diğer aile üyeleri arasında güvenli ve yetişkin sorumluluklarından uzak bir ortamda büyür. Ergenliğe yaklaştıkça, tohumun filizlenirken toprağı kenara iterek fidan olmaya başlamasına benzer biçimde aile üyeleriyle çatışmalar başlar. Bu bireyin artık ailesinden farklı olduğunu kanıtlama, kişilik kazanma çabasıdır. Ergenlik süreci boyunca anne baba ve toplumsal kurallar öğrenilirken, ergen her biriyle bir takım çatışmalar yaşar. Bu çatışmalar ergene hem kendinin tanıma fırsatı sağlar hem de dönemin sonunda kişiliğini kazanmasına yardım eder.

Ergenlik genellikle hızlı fiziksel değişimlerle başlar, psiko-sosyal olgunlaşma ile sürer. Kişinin bağımsızlığını ve sosyal üretkenliğini kazandığı, çok da belirli olmayan bir zamanda sona erer. Başlama yaşı gibi bitiş zamanı da bireye, bireyin sahip olduğu fiziksel ya da zihinsel yeterliliklere, ülkeye, sosyal çevreye göre değişimler gösterebilir. Buna karşın genellikle 11-12 yaşlarında başladığı ve yirmili yaşlarda sona ermesi gerektiği kabul edilmektedir.

•12-14 yaş arası erken ergenlik,

•14-17 arası orta dönem ergenlik,

17-21 ve daha sonrası da geç dönem ergenlik.

İlk dönemde ergenin çocuk bedeni büyük bir hızla değişime uğrar. Bu dönem bedensel değişimlerin önde olduğu dönemdir. Bedendeki bu hızlı değişimi yaşamak ergen için zordur. Ergen yıllarca kolaylıkla yönetebildiği bedenini, hızlı büyüme ve hormonal değişimler sonucunda kontrol etmekte zorluklar yaşayabilir. Özellikle fazla sakar, yavaş hareket eden ve zaman zaman beceriksiz davranışlar sergileyebilir.

Bedensel engelli çocuklarda ise durum biraz daha karmaşık olabilmektedir. Kullanılan yardımcı araçların değişimi, bedensel değişimle birlikte bireyin uyum sağlamasını zorlaştırabilir. Birey için ergenlikle birlikte transferler sırasında yaşadığı güçlükler çocukluk dönemindeki kadar kolay kabul edilebilir ve baş edilebilir olmayabilir. Özellikle sosyal ortamlarda başkalarının kendini algılama biçimleri ergen için çok önem taşımaya başlar ve yoğun duygusal tepkiler verebilir.

Orta dönemde gencin yaşamında arkadaşlar ailesinden daha ön plana geçer. Bu dönemde arkadaşları tarafından kabul görmek genç için en önemli yaşamsal ihtiyaçtır. Ergen arkadaşlarını yakından tanıyarak kendine bir rota çizer ve başkalarının yaşadıklarıyla kendi yaşadıklarını örtüştürerek kendini güvende ve dingin hisseder.

Bu dönemde birey ergenlik ego-santrizmi yaşar. Yani Kendi düşünceleri, duyguları ve davranışlarıyla aşırı ilgilidirler. Kendi ve diğerleri arasındaki ilişkilerle ilgili olarak da iki önemli yanlış algıları vardır. Bunlardan biri, kendi kendileriyle çok ilgili olmalarının ötesinde diğerlerinin de kendisiyle ilgilendiklerini düşünmeleri ve devamlı bir sahnede, herkes kendilerini izliyormuş gibi davranmalarıdır. Bu nedenle ergenlik döneminde bireyin görüntüsüyle ilgili fazlaca uğraştığı dikkati çeker. Saatlerce ayna karşısında vakit geçirebilir, kıyafetlerine gösterdiği özeni abartabilir ya da vücudunda beğenmediği kısımlarla ilgili olarak fazlaca yoğun duygular yaşayabilir.

Ego-santrizmin diğer görünümü ise kendi önemlerini aşırılaştırmaları ve kendilerini özel ve özgün olarak algılamaları sonucu başkalarının başına gelenin kendi başlarına da gelebileceğini düşünememeleridir. Ergenin bu dönemde sorumluluk almakta zorlanması, ciddi sonuçları olabilecek davranışlar konusunda umursamaz tutumlar sergilemesi bu nedenledir.

Son dönem gencin kimliğini tamamladığı dönemdir. Bireysel kimliğinin yanı sıra sosyal ve mesleki kimliğin de oluştuğu dönemdir. Bu dönemde artık genç, sosyal durumunu belirlemiş ve mesleğini seçmiş olacaktır.

Ergenlik Döneminde Duygusal Gelişim

Ergenlik döneminde duygusal gelişim ve değişim konusunda dikkati çeken ilk noktanın, duyguların yoğunluğundaki artış ve istikrarsızlık olduğunu söylemek mümkündür. Bu dönemde bireyin doygularının hızlı değişim göstermesi ve yaşadığı duyguyu çok şiddetli ortaya koyması mümkündür. Üzüldüğü bir konuyla ilgili olarak aşırı gergin olabilir ya da saatlerce ağlayabilir ya da beklenmedik bir biçimde hızla keyifli ve neşeli bir ruh haline geçebilir. Bu dönemde ergen de kendi duygularına yabancı olabilmektedir. Bazen neden üzüldüğü ya da sebep yokken neden bu kadar gergin olduğu konusunda kendisinin de kafası karışabilmektedir. Bu duygusal istikrasızlıkların kendine odaklanma, kendinden yüksek beklentilerinin olması ve zayıf kendilik değeriyle ilgili olduğu söylenebilir. Birey bu dönemde kendini dünyayı yönetecek kadar güçlü ve güvenli hissederken; karşılaştığı bir engel sonucu yeni biriyle tanışacak kadar bile becerikli olmadığını düşünmeye başlayabilir.Bu tür çatışmalar ergenin hızlı duygusal değişimlerinin sonucudur.

Bu duygusal özellikler, kendini ifade edebilmedeki becerilerinin artması ve zihinsel gelişimindeki ilerlemelerle birlikte ergen ve aile arasında çatışmalar ortaya çıkabilmektedir. Birey, anne-babasının mükemmel olmadığını görmeye ve onların hatalarını dile getirmeye başlar. Özellikle kurallar ve sorumluluklar konusunda evde sürekli çatışmalar çıkabilmektedir. Ergen bağımsızlaşmak ve bir birey olduğunu kanıtlamak için çaba sarf ederken ebeveynler bireyin sorumlulukları ve evdeki kurallar konusunda ısrarcı tutumlar sergilerler. Ergen çoğu zaman ailesinin kendisinin bağımsızlaşmasını engellediğine inanır ve aileden gelen tüm hatırlatma ve telkinlere karşı negatif tutumlar sergiler.

Bu dönemde anne babalar da kendi anne babalıklarını sorgulamak durumunda kalırlar. Evde var olan yerleşik kuralların esnetilmesi, ergenle uygun bir iletişimin sağlanması, ergenin sorumlulukları konusunda endişeler ve bu noktada kendi ebeveynlik tutumları tek tek ele alınarak anne baba tarafından irdelenir. Bu nedenlerle aslında ergen yoğun duygular yaşarken anne baba da karmaşık ve yoğun duygular içine girebilmektedir.

Anne babaların bu dönemde ergenle ilgili olarak önemsemeleri gereken temel konu iletişim olmalıdır. Evdeki sınırlar belli ölçülerde esnetilebilir, bireyin sorumluluklarıyla ilgili daha az endişeli olmaya çalışılabilir ve ergenin duygu ve davranışlarını yargılamadan iletişim kurulabilir. Bu dönemde ergenle negatif tartışmaları uzatmak yerine daha sabırlı ve net davranışlar sergilenmelidir.

Ergenlik Döneminde Zihinsel Gelişim

Ergenlik döneminde birey, zihinsel gelişim açısından soyut işlemler dönemine girmektedir. Soyut işlemler döneminin en önemli özelliği hipotetik tümden gelimci düşüncedir. Soyut değerlendirmeler yapabilme, olayları sağlıklı değerlendirebilme, en

iyi olma, hak, hukuk, eşitlik ve adalet gibi kavramlar ağırlık kazanır. Soyut düşünce her ergende aynı hızla ve biçimde ortaya çıkmamakta, bu düşünce biçimiyle ilgili bilişsel stratejiler ancak eğitimle gelişebilmektedir.

Bu dönemde, yetişkin gibi düşünme çabaları dikkati çeker, ancak yetişkinler kadar deneyimleri olmadığı için çoğu konuda yanlış kararlar verebilir ya da yetersiz kalabilirler.

Ergen, bir problem çözme durumunda neden-sonuç ilişkisini kurabilmek için olası tüm değişkenleri göz önüne alabilir ve bunlardan birini sınarken diğerlerini dışarıda bırakabilir. Gerçek ve somut olmayanla yani olasılıklarla ilgilenebilirler. Bu dönem düşünce yeteneğinin artmasıyla birlikte gencin kendine özgü kuramlarını da geliştirdiği bir çağdır. Düşünceyi sorgulama ve yönlendirme isteği ve yeteneği ergenlerde artış gösterirken, kendileri ve dünya hakkında daha fazla düşünmekte ve 13-15 yaşları arasında daha tartışmacı, idealist ve eleştirici olabilmektedirler.

Ergenlik Döneminde Sosyal Gelişim

Ruhsal, fiziksel ve zihinsel özelliklerinin değişmesi ile birlikte ergenler çevreleri ile daha yeni ve farklı yaşantılar içine girmektedirler. Anne-babaya olan bağlılık azalmaktadır. Kendi kararlarını kendileri vermek isterler ve bağımsız olmak isterler. Ancak anne-baba ve yetişkinlerin yönlendirmelerine ihtiyaçları vardır.

Bu dönemde arkadaşlık ilişkilerinde de değişimler olur. Aynı cinsiyetten arkadaşlarla ilişkilerde daha yakın olunur. Kızlar az sayıda ama daha samimi arkadaşlıklar kurarken erkekler daha fazla arkadaş edinirler. Yani farklı etkinlikler için farklı arkadaşları olabilir.

Bireyin, kişisel bir değer sisteminin varlığını farkına vardığı dönem ergenlik dönemidir. Çünkü ergen tarafından bu dönemdeki birçok değişken, değer yargılarının, toplumda mevcut olan otoriteye bağlı kalınarak, geleneksel tarzda şekillenip şekillenmeyeceğini belirler. ahlâkî olgunluğa yönelme, ergenlik dönemiyle birlikte ancak soyut düşünce gelişimine paralel olarak gelişebilir. Din ve inançlar daha net anlaşılır ve tanrı kavramı soyut bir güç olarak algılamaya başlar.

Bu dönemde ergene fikirlerinin tutarsızlıklarını ve fikirleri arasındaki çelişkileri görmesine imkân tanıyacak biçimde değerlerin aktarılması, ergende ahlâkî değerlere ilişkin temel bilişsel sürecin yeniden yapılanmasına imkân sağlar. Bu anlamda ergenlik döneminin en belirgin ahlâkî davranış özelliğinin kendi kendini yönetme yeteneği olduğunu söylemek mümkündür. Ahlâk kurallarını, cezadan korktuğu için değil, uyulması gerekli kurallar olarak gördüğü için uygulamaya çalışır. Bu durum ergende, alışkanlığa dayanan dış disiplinin tersine bir iç disiplin eğilimi oluşturur.

Ergenlik Döneminde Cinsel Gelişim

Ergenlik dönemine girerken oluşan değişikliklerin çoğu ergenin cinselliğine yansır. Özellikle fiziksel değişimler cinsellikle bağlantılıdır. Tüm bunlar zihninde cinsellikle aşırı uğraşmasına neden olur. Konuşmalar, şakalar ve tabii karşı cinse duyulan ilgi belirgindir. Ergenlikte cinsellik duygusal bir konudur. Kız ve erkek ergenlerin cinselliğe bakışı ve yaklaşımı farklılık gösterir. Kızlar için cinsellikte sevgi ve aşkın önemi daha fazladır. Hayal etmek ve hissetmek daha önemlidir. Erkeklerde ise cinsellik dürtüsü yoğundur. Mastürbasyon, erkek arkadaşlarla cinsel içerikli konuşmalar ve şakalar cinsel dürtülerin tatminine dönük eylemlerdir.

Yetersizlikten etkilenmiş çocuk ve gençlerde cinsel gelişime baktığımızda normal gelişim gösteren çocuklarla aynı sırayı izlediği ancak zihinsel gelişim düzeyine bağlı olarak daha yavaş ve geriden takip ettikleri görülmektedir.

Yetersizlikten etkilenmiş çocuk ve gençlerde cinsel gelişim incelenirken takvim yaşları değil gelişim düzeyleri dikkate alınmalıdır. Bu şekilde değerlendirildiğinde anne-baba veya eğitimcilere sorun gibi görünen pek çok durumun gerçekte sorun sayılamayacağı anlaşılır.

Yetersizlikten etkilenmiş çocukların genelde yaşıtlarından daha fazla cinsel ilgileri olduğu, daha fazla cinsel içerikli davranışları olduğu düşünülmektedir. Oysa bu çocuklar cinsel içerikli davranışların nerede, ne zaman, hangi durumlarda uygun olup olmadığını bilemedikleri için yani bir anlamda cinsel davranışlarını kontrol edemedikleri için böyle algılanmaktadırlar.

Ergenlik Döneminde Kimlik Gelişimi

Ergenlik döneminde oluşan bedensel, cinsel ve zihinsel gelişim ergene yeni sorumluluklar ve beklentiler getirir. Kimlik arama duygusu ergenlik döneminde ön plana çıkar. Bu dönemde ergen, hem kendi, hem de başkaları için kim olduğu sorusunun yanıtını arar. Çünkü o zamana kadar elde edilen rollere ve o rollerin sorumluluklarına, yeni alınması gereken rollerle yeni sorumluluklar eklenmiştir. Toplumsal beklentilerle kimlik yeniden gözden geçirilir. Kimlik duygusu tek parçadan oluşmaz. Kimliğin, cinsel, mesleksel ve toplumsal öğeleri vardır.

Özellikle gelişmiş kabul edilen ileri toplumlarda ergen bir kimlik bunalımı yaşamaktadır. Bedeni, çok kısa bir süre içinde yetişkin görünümü alan ergen artık çocuk gibi davranamayacağını anlar ve “Ben kimim?” “Değerlerim nelerdir?” “Yaşamdaki amaçlarım neler olmalıdır?” gibi sorularla geleceğe dönük kararlar almaya ve benliğini oluşturmaya başlar. Toplum içinde kendi seçtiği ideolojiye uygun bir rol bulursa kimlik kazanmış olur. Bunu başaramayan ergenlerde ise kimlik krizi devam eder. Pek çok denemeyle bu kriz çözülmezse ergen kimlik kargaşasına düşebilir veya olumsuz bir kimlik geliştirebilir.

Ailelere Öneriler

Ergen her şeyden önce anlaşılma ve değer görme duygusunu yaşamalıdır. Bu nedenle ebeveynin davranışları konusunda hassas olması gerekir. Aksi takdirde ergen bu duygularını tatmin etmek için farklı çevrelere ihtiyaç duyacaktır.

Ergen, aile konuları dışında tutulmamalı, fikir alışverişleri yapılmalıdır.

Çeşitli sorun ve konularda ergen objektif bir biçimde saygıyla dinlenmeli ve ortak paydalar bulunmaya çalışılmalıdır.

Evdeki sınırlar belli ölçülerde esnetilmelidir. Ebeveynler evdeki sınırları net olarak ergenle konuşmalı bu sınırlar konusunda ergenin fikirlerini paylaşmasına olanak sağlamalıdır.

Ergenin arkadaşları eleştirilmemeli, ebeveyn bu konuda ergenin arkadaşlarını tanıma yoluna gitmeli ve bunu çocuğuna hissettirmelidir.

Bu dönemde anne babalar çocuklarıyla ilgili yoğun endişeler taşıyabilirler. Sorumluluklarını almayan, dikkati dağınık, ilişkilerde zorlanan, aşırı tepkisel, dik başlı ve kurallara uymakta zorlanan ergenin geleceği ebeveyni fazlaca kaygılandırabilir. Ancak bunların ergenin kimlik kazanması ve yetişkin olması için gerekli olduğu unutulmamalıdır. Eninde sonunda her nehir denize ulaşır. Her ergen farklı yollardan ve

farklı zamanlarda yetişkin bilincine ve sorumluluklarına sahip olacaktır. Önemli olan bu dönemde çocukla anne baba arasındaki iletişimin kopmamasıdır.

Klinik Psikolog

Mustafa Sungur

sungurm@gmail.com

Pediatrik Rehabilitasyonda Yeni Konsept;

“ Ankara Şehir Hastanesi – Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi ”

Prof. Dr. Evren YAŞAR

Kurucu Başhekim

Avrupa’nın en büyük hastane kampüsü olan Ankara Şehir Hastanesi içinde yer alan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, fiziksel imkanlarının yanı sıra tecrübeli kadrosu ile ülkemizin en büyük ve modern rehabilitasyon merkezi konumundadır. Dünyada sayılı merkezlerde yer alan yüksek rehabilitasyon teknolojisi ile insan fonksiyonlarının ve özellikle hareket sistemi fizyolojisinin objektif değerlendirilmesi, gelişimin ve iyileşmenin doğru takibi hastanemizin ayrıcalıklarındandır.

Hastanemiz; fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında uzman hekimler ve öğretim üyeleri, fizyoterapistler, iş-uğraşı terapistleri, dil-konuşma terapistleri, kognitif terapistler, psikologları, sosyal hizmet uzmanları, çocuk gelişim uzmanı ve rehabilitasyon hemşireleri ile hasta merkezli bir ekip çalışmasının organizasyonu ile tanı ve tedavi hedeflerine yönelik laboratuvarlara ayrılmıştır.

“Önce insan” prensibi ile çıktığımız hizmet ve bilim yolunda tüm ekibimiz tek bir hedef için özveriyle çalışmaktadır; Rehabilitasyon alanında dünyanın sayılı mükemmeliyet merkezleri arasına girmek.
Rehabilitasyonun tüm ilgi alanlarında hizmet veren hastanemiz, dahil olduğu Ankara Şehir Hastanesi’nin diğer klinik ve hastaneleri ile bir arada olma ayrıcalığı ile hastalarımızın tedavilerinin kesintisiz olarak sürdürülebilmesine olanak sağlamaktadır.



İyi niyet, iyi ekip, iyi fiziksel imkanlar, iyi teknoloji ile yola çıktık, hep daha iyisini arayarak ve bize ihtiyacı olanlara bizim için özel olduklarını hissettirerek çocuklarımızın, milletimizin ve insanlığın hizmetindeyiz.

300 yataklı hastanemizde 50 yatak pediatrik rehabilitasyon, 25 yatak nöromusküler hastalıklar için ayrılmıştır. Hastanemizde doğumsal ve kazanılmış nörolojik, ortopedik, travmatik, romatizmal hastalıklar nedeniyle, fonksiyonel yetersizliği olan çocuklarımızın fonksiyonel seviyelerini en üst düzeye çıkarmak ve günlük yaşam aktivitelerindeki bağımsızlıklarını artırmak amaçlanmaktadır.

Bu kapsamda;

1-Serebral palsi
2-Beyin ve Omurilik hasarları (Travmatik veya vasküler)
3-Kas hastalıkları
4-Periferik sinir hastalıkları (herediter polinöropatiler, brakial pleksus yaralanması, Guillain Barre Sendromu gibi)
5-Multipl skleroz
6-Meningomyelosel-hidrosefali
7-Spina bifida
8-Tortikollis
9-Ekstremite kırıkları
10-Doğumsal veya kazanılmış uzuv eksikliği
11-Skolyoz
12-Yanık ve eklem sertlikleri
13-Genetik ve metabolik bozukluklara bağlı engellilik
14-Onkolojik hastalıklara bağlı engellilik
15-Juvenil idiopatik artrit gibi romatizmal hastalıkların tedavi ve rehabilitasyonu yapılmaktadır.

Rehabilitasyon ekibi tarafından belirlenen hedefler doğrultusunda oluşturulan tedavi planında, çağdaş ve kapsamlı fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları ile çocuklarımızın her biri özelinde katılımının artırılması amaçlanmaktadır.

“Tekrar yürüyebilmek rehabilitasyon hastaları için çok önemlidir ve rehabilitasyon programlarının ana hedeflerindendir.” 

Pediatrik rehabilitasyon uygulamaları:
1-Robotik rehabilitasyon uygulamaları


2-Nörofizyolojik egzersizler


3-Konvansiyonel egzersizler


4-Denge-koordinasyon egzersizleri


5-Postür eğitimi


6-Yürüme analizi ve yürüme eğitimi


7-Uygun ortezlerin seçimi ve eğitimi


8-Yürümeye yardımcı gereçlerin seçimi ve eğitimi


9-Fizik tedavi modalitelerinin (Fonksiyonel elektrik stimülasyon gibi) uygulanması


10-Günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığa yönelik çalışmalar (Model ev ve ergoterapi çalışmaları)


11-Dans, oyun ve müzik tedavileri


12-Akuaterapi (egzersiz havuzu) ve hidroterapi tedavileri


13-Ev egzersiz programları düzenlenmesi


14-Çocuklara ve ailelerine yönelik destek eğitimleri


Ülkemizdeki en büyük robotik rehabilitasyon merkezi hastanemizde kurulmuştur. Uluslararası düzeyde kabul görmüş yabancı (Lokmat) ve yerli (RoboGait) robotik yürüme sistemlerinin yanında çocuk ve erişkin hastalarımız için kol robotları da etkin olarak endikasyon dahilinde kullanılmaktadır. Robotik yürüme sistemlerinin yanında; oldukça gelişmiş geri bildirim sistemlerine sahip kısmi ağırlık destekli yürüyüş sistemleri olan C-Mill rehabilitasyon sistemleri de hastanemizin ayrıcalıklarındandır. Bu rehabilitasyon sistemi hem yürüyüş analizi hem de yürüme veya denge yetersizliği olan hastalarda denge ve yürüme eğitimi için kullanılan bir sistemdir. Yine hastanemizde yerçekimsiz ortamda yürüme eğitimi sağlayan anti-gravite yürüme sistemi (Alter-G) de konseptimizin bir parçasıdır. Özellikli yürüyüş sistemleri, hastanemizde daha çok omurilik hasarlı ve pediatrik beyin hasarlı hastalarımızda kullanılmaktadır. Dinamik vücut ağırlığı desteği ve çok yönlü hareket özelliği ile fonksiyonel yürüyüş ve dengeyi geliştirerek günlük yaşama uyumu artırır. Bağımsız bir yaşama dönüş yolunda güvenli, mobil ve çok yönlü yürüme ve denge eğitim sağlar.

Rehabilitasyon amacıyla geliştirilen robotlar herhangi bir görevi yerine getirmek için belirlenen hareketleri yaptıran, çok fonksiyonlu, programlanabilen, şekil, büyüklük ve sistemleri bakımından farklılıkları olan elektromekanik cihazlardır. Robotik yürüme eğitimi yürüme fonksiyonun yeniden kazandırılması için ritmik duyusal ve motor girişi ile hareketin yoğun, hızlı, fonksiyona ve göreve özel olarak robotik sistemler ile yeniden öğretilmesidir. Yapılan tekrarlayıcı, progresif ve zorlayıcı uygulamalar nöral bağlantılarda plastik değişiklikleri uyararak motor kontrol ve öğrenmeyi desteklemektedir.

Hastanemiz içindeki “Kognitif ve İletişim Becerileri Laboratuvarı’nda” hedefimiz, hasta memnuniyeti odaklı kanıta dayalı tedaviler sağlamaktır. Tüm hastalarımız için kapsamlı bir özel değerlendirmeden sonra özel bir müdahale programları geliştirilmiştir. Terapiler optimal ortamlarda sağlanır ve rehabilitasyonu artırmak ve hasta deneyimini geliştirmek için yeni teknolojilerle desteklenebilir. Dil ve konuşma terapistleri ile psikologlarımız, hastalarımız için yaşamın her alanında gelişmiş işlevsellik sağlayan bütünsel bir rehabilitasyon deneyimi sağlamak için fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanları, ergoterapistler, hemşireler ve diyetisyenlerle yakın koordinasyon içinde çalışmaktadır.


“Yutma (disfaji) bozuklukları ve kazanılmış konuşma bozukluklarına bağlı değerlendirme ve tedavi laboratuvarlarımız uzman kadrosu ile hizmet vermektedir.”


Serebral görme bozuklukları açısından hastanemizde “Görme Rehabilitasyon Laboratuvarı” da hizmet vermektedir. Çocukluk çağı körlükleri sayıca daha az olmasına rağmen kör yaşanan yıllar hesabı ile yaşam kalitesi etkisi çok yüksektir. Çocukların doğumdan itibaren gelişme dönemleri ölçülerek plastisite kapasitelerinin tam kullanılmasına çalışılmaktadır. Görme Rehabilitasyonu, yapısal bozukluğun etkisini en aza indirmek için kanıta dayalı müdahale ederek, var olan ışık hissi, şekil algısının en iyi kullanılması, teknoloji ile geliştirilmesi ve uyum sağlanarak sinir sistemi plastisitesinden yararlanılmasına dayanmaktadır.

Rehabilitasyon ekibimiz kişiselleştirilmiş hedefleri belirlemek için aile ve hasta ile yakın temasta bulunmaktadır. Rehabilitasyon sürecinde ailenin aktif rol alması önemlidir. Ayrıca çocuğun taburculuk sonrası eve, okula ve topluma kolaylıkla adapte olmasını sağlamak için aile eğitimi ve ev programı da verilmektedir.

“Pediatrik Rehabilitasyon Ekibi olarak hedeflerimiz; çocuk hastaların fiziksel ve bilişsel fonksiyonlarını iyileştirmek, dizabiliteyi engellemek ve günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığı sağlamaktır. Bu sayede çocuklarımızın aktif yaşama dönüşü ve topluma entegrasyonu mümkün olmaktadır.”

Hastanemiz web sitesinden ( https://ankarasehir.saglik.gov.tr/TR,306228/fizik-tedavi-ve-rehabilitasyon-hastanesi.html ) daha ayrıntılı bilgi edinebilir; Eğitim görevlilerimiz ve konusunda uzman hekimlerimizin takibine Ankara Şehir Hastanesi – Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi “Pediatrik Rehabilitasyon Polikliniği” nden randevu alarak katılabilirsiniz. Alo 182 veya www.hastanerandevu.gov.tr adresinden randevu alarak beklemeden, kaliteli sağlık hizmeti alabilirsiniz.

Mustafa ÖCALAN

Çankaya Rehberlik ve Araştırma Merkezi Fizyoterapisti

İlki 1955 yılında Ankara rehberlik ve araştırma merkezi olarak kurulan, şu an ise 81 ilde 260 adete yakın olan rehberlik ve araştırma merkezlerine 2021 yılının son ayında fizyoterapist ataması gerçekleştirildi. Bu konuda Türkiye Fizyoterapistler Derneğinin ve Çocuk Fizyoterapistleri Derneğinin uzun yıllardır çalışma yaptığını belirtmekte fayda var.

Peki uzun yıllardır bedensel yetersizliği olan bireylerle özellikle serebral palsili bireylerle çeşitli mecralarda ortaklaşa çalışmış fizyoterapistler rehberlik ve araştırma merkezlerinde nasıl bir görev üstlenecek?

Özel eğitim hizmetleri yönetmeliğine göre fizyoterapist: Üniversitelerin fizyoterapi ve rehabilitasyon alanında lisans eğitimi almış, rehberlik ve araştırma merkezlerinde bireylerin yetersizliklerinden kaynaklı ağrıyı, engeli ve yeteneklerini özel ölçme, değerlendirme ve inceleme yöntemleri ile belirleyerek hekimin tanısına göre, fonksiyonun ve fonksiyonel kapasitenin geliştirilmesine yönelik fizyoterapi ve rehabilitasyon programını planlayan, uygulayan ve tekrar değerlendirerek rapor eden personel olarak tanımlanmaktadır.

 Bu noktada fizyoterapistler bireyin bedensel yetersizliği olan bireyler için destek eğitim programına uygunluğunu değerlendirme eğer uygun ise bu programın hangi modüllerinden fayda göreceğini belirleme, devam eden destek eğitim sürecindeki ilerlemeyi gözlemleme gibi görevler üstlenmektedirler. Yine aynı şekilde devam eden rehabilitasyon sürecine farklı bir gözle bakma açısından ram fizyoterapistleri önem taşımaktadır. Bütün bunlara ek olarak ram fizyoterapistleri çocukları vücut yapı ve fonksiyonları açısından değerlendirmenin yanında aktivite, katılım, çevresel ve kişisel faktörleri de göz önünde bulundurarak bütüncül değerlendirme kapsamında bireyin sosyal entegrasyonu açısından gerekli önerileri de sunmaktadırlar. Bireyin sahip olduğu diğer hakları hakkında bilgilendirme yapmaktadırlar. Devam ettiği özel eğitim ve rehabilitasyon merkezindeki fizyoterapisti ile iletişim halinde bulunarak uygun programı hazırlarlar. Ayrıca bireyin devam eden sağlık sorunları hakkında gerekli uzmanlara yönlendirmeler de yaparlar.

Ram fizyoterapistleri aileler için bilgilendirici seminerler, öğretici broşürler, çeşitli eğitimler organize edip düzenleyerek aile ve birey eğitimi noktasında da görev almaktadırlar. Yapılan tüm çalışmalara @ramfizyoterapistleri adlı Instagram sayfasından göz atabilirsiniz. Yapılan eğitimlerin aileler ile sınırlı kalmayıp rehberlik ve araştırma merkezi öğretmenlerine yine aynı şekilde çeşitli okullarda bedensel yetersizliği olan bireylerle çalışmakta olan öğretmenlere yönelik olarak da düzenlendiğini belirtmekte fayda var.

 Ramda yaklaşık bir yıldır görev yapmakta olan bir fizyoterapist olarak sizlerle bu merkez bünyesinde buluşmanın hem kendim hem de mesleğim adına çok önemli olduğunu söylemek istiyorum. Yıllardır müthiş bir özveriyle üzerine düşen görevi yerine getirmeye çalışan öğretmenlerimize teşekkürü bir borç bilerek artık bu değerlendirmenin işinde uzman fizyoterapistler tarafından yapılacak olmasının mutluluğunu da hissediyorum. Kişisel deneyimlerimden yola çıkarak; ramda da artık fizyoterapistlerle buluşan çocukların ve ailelerin heyecanlarını ve şaşkınlıklarını ama en önemlisi sevinçlerini de sizlerle paylaşmak isterim.

RAM’a gelecek bedensel yetersizliği olan bireylerin aileleri için öneriler:

  • Randevu saatini çocuğunuzun kendini gün içerisinde en rahat hissettiği saate almaya çalışın
  • Çocuğunuzun kullandığı cihazları (ortez, walker, tripod vs.) mutlaka değerlendirme için yanınızda getirin.
  • Çocuğunuzun seanslar içerisinde yaptığı aktivitelere yönelik fotoğraflar, videolar getirmeniz uygun değerlendirme için önemlidir.
  • Sağlık raporunuzun geçerlilik tarihini mutlaka kontrol ediniz.

Değerlendirme için gerekli olan evrakları mutlaka öncesinde hazırlayın

Bahar geldi ve canlanmaya başladı doğa. Gökyüzü artık daha duru, daha az bulutlu ve güneş yüzünü daha çok gösteriyor, gülümseyerek. Hiç gülümser mi güneş? Evet, bir benzetme güneşin gülümsemesi; gökyüzünün parlaklığı, ışığın gücü aslında bizi gülümseten ve içimizi ısıtan. Oysa kış mevsimi öyle mi? Kara ve gri bulutlarla kaplı gökyüzü, öğlen vakti karanlık saatler, çamurlu ve kasvetli bir ruh hali ve kısa günlerin katili uzun geceler. Peki kış mevsimi hak ediyor mu bu kadar olumsuz benzetmeleri? Tabii ki hayır! Kış, görevini yapıyor ve gri geçiriyor günleri. Ancak o gri ve karanlık gökyüzü bizi psikolojik olarak olumsuz etkiliyor. Bunu, kış mevsiminde depresif duygu durumunun artmasından, depresyon belirtileri ile psikolojik tedavi alanlardan biliyoruz.

Bazı şeyler vardır ve bizi gökyüzü gibi takip eder. Mesela geçmişimiz, ailemiz, travmalarımız, kişiliğimiz, acılarımız, sevinçlerimiz, gururumuz vb. Gökyüzümüzü neyle doldurduğumuz, onun nasıl işlendiği ve bizim dışımızda kimlerin nasıl etkisi olduğu çok önemlidir. Çünkü bizimle bir ömür geçiren gökyüzümüz bize bazen hüzün bazen de sevinç verebilir. Tıpkı kış ve bahar mevsimi gibi ancak bir fakla. Mevsimler geçicidir ve her kışın sonu bahardır. Kışın çekilen acılar baharda unutulabilir. Peki gri ve karanlık bulutlar gibi içimizi karartan geçmişteki acılarımızı ne yapacağız?

Yetişkinlerle yaptığımız her psikoterapide, yaşanan acıların altından çocukluk çağı ve geçmişin travmatik anıları çıkıyor. Her insanın bir ömür taşıyacağı gökyüzü, çocukluk çağı ile birlikte çizilmeye başlıyor. Şimdi şöyle bir düşünün, sizin gökyüzünüzün içinde çocukluk yıllarınızdan neler var ve kimler çizdi onları? Muhtemelen korkularınızın, kaygılarınızın, takıntılarınızın, karanlık yanlarınızın bir ucu çocukluğunuza çıkacaktır. Kışın biteceğini baharın geleceğini bilmek insana umut verir. Aynı umudu acılarımızda ne kadar hissedebiliyoruz?

Birkaç örnek vereyim.

Aile içi ilişkilerde yaşanan gerginlikler ve çatışmaların temelinde genellikle bazı kaygı temelli inançlar bulunmaktadır. Mesela çocukluğunda yeterince sevgi görmeyen, dışlanan, horlanan, kıyaslanan, yok sayılan, görmezden gelinen ve duyguları hırpalanan kişiler, bu açlığı doyurmak için yetişkinlik yıllarında sevileyim inancı ile hareket etmektedir. Evli insanlar sevileyim kaygısı ile eşinin tüm buyruklarına boyun eğmekte ya da onu memnun etmek için olağanüstü çabalamaktadır. Eşi ve çocukları merkezdedir ve kendi duygularının farkında değildir. Mümkünse sevileyim der ve bunun için herkesi memnun etmeye çalışır. Asla hayır diyemezler ve bu da başlarına bazen birçok dert açar. Çünkü çocukken yeterince görmediği sevgiyi, doyurma çabasındadır. Ne yazık ki, birçok evlilik benzer şekilde devam etmektedir.

Çevrenizde çok hırslı ve iş kolik insanlar vardır. Eminim bu insanlar hayallerine ve hedeflerine ulaşmak için belli bir iş disiplini içinde çalışmaktadır. Ama içlerinde bazıları da vardır ki, herhangi bir ulaşılabilir hedef ve iş disiplini olmadan çırpınmaktadır. Sadece çalışır; dinlenme, durup düşünme, gelişme, gezme, okuma, istişare etme vs onların hayatında yoktur. Çünkü büyük bir hırsla çalışmalı ve daha çok büyümelidir. Tamam da bu büyümenin sınırı nedir? Bunun cevabını o da bilmiyordur. Hırsla çalışmak ve daha çok büyümek yaşam amacıdır. Dönün bakın, bu hırsın altından yine çocukluk çağı acıları çıkacaktır. Ekonomik ve duygusal şiddete maruz kalan çocuklar, duygusal açlıkla beraber, çocukken ulaşamadığı paranın tek güç olduğu düşüncesiyle büyür. Paranın tek güç olduğu inancıyla yetişkinlik yıllarına ulaşanlar ise muhtemelen daha hırslı ve sınırsız büyüme derdindedir.

Şunu biliyoruz, psikolojik rahatsızlıkların nedenleri arasında, genetik alt yapı, kişilik özellikleri ve yaşam içindeki olaylar bulunmaktadır. Kişilik özelliğinin oluşumu ağırlıklı olarak çocukluk dönemine rast gelmektedir. Çocukların ilk temas kurduğu bireyler ise ailesidir. Yani kişilik oluşumunda ailenin tutumu, davranışı ve kültürü çok önemlidir. İşte gökyüzünü şekillendiren bir başka faktör, yani kişiliğimiz, yani ailemiz. Çocukluk dönemi ve ailenin tutumu o kadar önemlidir ki, bunu kendi yaşamınızda görmüşsünüzdür.

Sözün özü şu, sana rehberlik eden geçmişin ve çocukken yaşadıklarındır. Bu yüzden çocuklara yaşattıklarına dikkat et!

 

Hakan BABA

Uzman Psikolojik Danışman-Terapist

DOÇ. DR. Z. NAZAN BAYKAN / İSTANBUL

Serebral Palsi de (SP) de görülen duyu ve motor bozukluklar, sıklıkla gelişmekte olan beyinde doğum öncesi, doğum anı ve/-ya doğumdan sonra oluşan lezyonlarla ortaya çıkar. İleride oluşabilecek duyu ve motor kısıtlılıkları en aza indirebilmek için tekrarlayan nörolojik muayeneler, radyolojik tetkikler ve davranışların izlenmesi ile disiplinler arası çalışmalarla, teşhisle eş zamanlı olarak re/-habilitasyon çalışmalarının başlanması, çocuğun işlevsel kapasitesini en üst düzeyde kullanması açısından çok önemlidir.

SP de şaşılık, kırma kusurları, nystagmus, ptozis, akamodasyon bozuklukları, tipik gelişen çocuklara göre daha sık rastlanmaktadır. Arka görme yolları ve beynin üst merkezlerinin tutulumu ile ortaya çıkan serebral görme bozukluğunda (SGB) göz devinim bozuklukları, tanıma fonksiyonlarında ve 3 boyutlu mekanda motor planlama yapmada bozukluklar, el-göz koordinasyon bozukluğu ve görsel hafıza ile görsel dikkat işlevlerinde kısıtlılık en sık rastlanan bulgulardır.

SGB de görmenin re/-habilitasyonun da yapılan uygulamalar günümüzde görmenin uyarılmasından çok günlük yaşamda, çocuğun fizik çevresi ile etkileşime girerek aktif bir öğrenici olarak görmeyi öğrenmesini amaçlamaktadır. Bu bağlamda hedef en erken dönemden itibaren çocuğun içinde bulunduğu fizik çevre ile etkileşime girmesini sağlamak, erken okur yazarlık, iletişim, psiko-sosyal becerilerini geliştirerek, öz güvenli bir birey olmasını sağlamaktır. 

SP de temel yaklaşımlar (konvansiyonel yöntemler) çocukların gelişiminde, belli kilometre taşlarına ulaşabilmeleri için eğitilmeleri veya öğretilmeleri gerektiği felsefesine dayanmaktadır. Uygulama da duyu ve motor gelişim için çocuk bakmaya, taklide, söyleneni uygulamaya yönlendirilir. Alışılagelmiş bu uygulamaların bazen hiç sonuç vermediği, bazen de çok geç yanıt alındığı saptanmıştır.

Danimarka asıllı bir çocuk gelişimci olan Lilli Nielsen, uzun süre görme engeli ve ilave engeli olan çocuklarla çalışıp, temel uygulama yöntemleri sonrasında çocukların öğrenmeyi öğrenemediğini fark ederek SP de dahil, özellikle 0-48 aylık çocuklarda uygulanmak üzere aktif öğrenme yöntemini geliştirdi. Yedi kardeş olan Nielsen ın 4 kardeşinde de görme engeli ve sağırlık vardı.

Aktif öğrenme, çocuğu aktif öğrenici olarak kabul ederek kendi keşif ve incelemelerini yapması, bu uygulamalarla beceri kazanarak başkaları ve fizik çevresi ile etkileşime girmesi, gelişen özgüveni ve farkındalığı ile giderek bağımsızlaşmasını hedefler. Belli bir beceri için, çocuğun koşullarına uygun oluşturulmuş ortamlarda, çocuğun kendi hızında ve çocuğun liderliğinde yapılacak çalışmalarla çocuğun süreci tamamlaması ve öğrenerek içselleştirmesi hedeflenir. Bu uygulamalarda çocuğun anne yaşı, gelişim basamağı, içinde olduğu fizik çevre, görsel ve motor gelişimin işlevselliğinin değerlendirilmesi önemlidir.

Anat Baniel Metodu (ABM) çocuğu aktif öğrenici olarak kabul eden ve motor gelişimi için çocukta kendi bedeni ile ilgili farkındalık sağlayarak çocuğun bedenini doğru kullanmasını öğreten ve beynin algılama potansiyelini arttıran bir farkındalık çalışmasıdır. Bu çalışmada tüm uygulamalar beyin plastisitesini temel alır.

Beyin plastisitesi beynin değişim özelliğidir. Beynin yeniden öğrenme, yeniden güçlenme, hasarlı sinir hücreleri, nöronların, çevresinden yeni bağlantılar oluşturarak hasarlı lezyonun işlevini yeniden oluşturma kapasitesidir. Her yeni doğanda 100 milyar sinir hücresi vardır. Bunların hepsi yeni bağlantılar kurmaya hazırdır. İlk 5 yaş beyin plastisitesinin en yüksek olduğu dönemdir.

ABM unu Türkiye ye getiren Sn Beril Tokcan olmuştur. Kendisi de SP li, ikiz eşi bir evlat sahibi olan Beril hanım yaptığı uzun arayışlar sonrasında bu yöntemi denemek için gittiği Kanada dan sonra, çok yararlandığını, çabuk sonuç aldığını görerek, aynı eğitimi bizzat kendisi Amerika Birleşik Devletlerin de Anat Baniel den alarak ülkemize tanıtmıştır. Beril hanın kendi web sitesinde ABM yöntemini şu cümlelerle tariflemektedir.

         ‘Anat Baniel Metodu® NöroHareket (ABMNH), beynin öğrenme ve algılama potansiyelini artırmayı amaçlayan bir farkındalık çalışmasıdır. Beynin kendini değiştirebilme gücünden yola çıkarak yapılan çalışmalarda amaç; yeni nöral bağlantılar kurarak, fiziksel, bilişsel, ruhsal ve yaratıcı yetkinlikleri yavaş, yumuşak ve farkındalıkla yapılan hareket ile, yeni deneyimler kazanarak geliştirmektir. 

         Bu sayede bedenimizi daha doğru kullanmayı öğrenir, yeni hareket kalıpları oluşturup, dayanıklılığı, esnekliği, canlılığı artırabilir, ağrılarımızdan kurtulabilir ve beynimize yeni fonksiyonlar kazandırabiliriz. 

         Bireyleri mevcut sınırlarının ötesine götürmek için beynin doğal plastisitesini öğrenme temelli bir yaklaşım ile kullanan ABM, bir terapi ya da tedavi cinsi değildir. 

        Sağlığa bütünsel yaklaşan ve hareketi araç olarak kullanan “Anat Baniel Metodu”, temellerini Feldenkrais yönteminden almıştır.’

 

Benim bu yöntemle tanışmam 8-9 sene öncesine dayanıyor. Önceleri şüphe ile yaklaştığım yöntemi biraz araştırınca ve ülkemizde bu yöntemle çalışan çocukları izleyince, manyetik rezonans görüntülemelerinde ki ağır lezyonlara rağmen, motor ve görsel algılarının, beden farkındalıklarının ne kadar çabuk geliştiğini gördüm. Bu çalışmalarda ki uygulama prensipleri, serebral görme bozukluğunda  uyguladığımız prensiplerle bire bir örtüşmekte idi. Benim de verdiğim programlarda ki uygulamaların ve gerek kuzey Avrupa ülkeleri gerek A.B.D. deki görsel öğrenme ve görsel algının arttırılması uygulamaları,  ABM da ki  9 temel esas ile ne de güzel özetlenmişti. 

SP ve çoklu engeli olan, dikkat dağınıklığı, ASB, disleksi tanısı alan çocuk sahibi SERÇEV aileleri için bu yazıyı yazma gereği duydum.

 

 

 

 

ABM yönteminde uygulamada ki 9 temel esas çocuğun en üst düzeyde kendi potansiyelini kullanmasını hedeflemek için uygulamada ki gerekli koşullardır. SGB da da çocukta görsel farkındalık sağlamak, bakmayı değil görerek bütünü algılaması için yapılan uygulamalarda da bu koşullar önemlidir. Bu 9 temel esası aşağıda ki gibi anlatabiliriz:

 

1.DİKKAT: Hareketler dikkatle yapılabildiği gibi otomatik olarak da yapılabilir. Motor engeli olan çocuk uzvunu fark etmeden bilinçsiz hareket yapabilir. Önemli olan elini, ayağını, tarafları, sağ-sol, ayırt etmesi için o uzva dikkatini yoğunlaştırmasıdır. SGB da da çocuk herhangi bir cisme, kişiye bakar. Ama acaba görüyor mu? Yani o cismin veya kişinin varlığını çevresinden soyutluyor mu? Tanıyor mu? Görsel seçici dikkatini yoğunlaştırıyor mu? Seçici dikkat olmadan çocuk öğrenemez, beyne gözden gelen görsel bilgiyi, beynin üst merkezlerinde yorumlayamaz. SGB da bilişsel görme için en önemli etken dikkatdir.

 

2.YAVAŞLAMA: Yeni araba kullanmaya başladığımızda her hareketimiz yavaştır. Tekrarla hızlanırız ve daha sonra otomatik olarak hızlı ve düzgün bir şekilde arabayı süreriz. Aynı şekilde yeni beceri edinen, görsel olsun motor olsun bu alanda farkındalığı, algısı yeni gelişen çocukda da yavaşlama ile öğrenme önemlidir. Bu yavaşlama her iki alanda da çocuktan çocuğa değişir. Bir görsel uyaran verildiğinde çocuğun bakması için bir süre geçebilir, burada hadi hadi gibi hızlanmayı yönetmek sadece çocuğun hiç bakmamasını sağlar. Geçen bu süre birkaç saniye veya dakika olabilir . Bu süreye latent peryod diyoruz. Anne sabırlı olmalı ve yavaş olarak oyunu sürdürmelidir. Ör. Bir çay bardağını ağzına götürüp yerine koyma becerisi  edinme ki burada hem görsellik hem de motor beceri vardır, bazı çocukta 1 hafta, bir diğerinde bir sene zaman alabilir. Yavaşlama ile yapılan işlemlerde görsel farkındalık ve motor beceri için yeni nöronlar arası bağlantılar oluşur, farkındalık sağlanır.

  1. ÇEŞİTLENDİRME: Günlük aktivitelerde yapılacak farklı uygulamalardır. Ör: çocuğun kaşıkla yemesi veya eli ile yemesi gibi. Bu motor beceri için bir örnek iken, SGB da da çocuğa önce kırmızı bardakta sütü verirken, bunun yanına sarı bardakta portakal suyu vermemiz ona sunduğumuz görsel çeşitliliktir. Başka bir örnek, çelik kapta parlak renkli bir topun hareketini izleyen çocuk, sıkıldığında ikinci farklı renk de ki topu koymamız gibi. Bu şekilde çocuğun farklılıkları algılayarak, yeni nöronlar arası bağlantılar oluşturulur. Çocuğun gelişim basamağına göre büyük-küçük, aynı-faklı bunlar çeşitlendirilir ve öğrenme becerisi geliştirilir.

4.DAHA AZ GÜÇ KULLANMA: Anat Baniel, çocuğun farklılıkları kendiliğinden algılayabilme yeteneğini destekleyip güçlendirmemiz için daha az güç kullanmaya vurgu yapıyor. Burada uyarı şiddetinin artmasının duyarlılığı azalttığı saptandığından uyaranların dozunun ve şiddetinin azaltılması anlatılıyor. Ör. Çalıştırılmak istenen veya çocuğun hissetmesini istediğimiz uzvuna yumuşak dokunuşlar, yaptığı işi yapmada zorlanıyorsa, farklı pozisyonlarda daha az güç sarf ederek yapmasını sağlamak gibi uygulamalar motor beceri için  yapılabilir. SGB da ise çocuğun görmeyi kullanmada en çok zorlandığı ortamlar karmaşanın olduğu ortamlardır. Burada ör. Sınıfta, duvarlardaki Atatürk köşesi, mevsimler köşesi, resimlerin asılı olması sonrası ortaya çıkan görsel karmaşa, SGB olan çocuğumuzda çok büyük huzursuzluk yaratır, görmeyi kullanmasını engeller. Buna sınıf içi çocuk sesleri, defterdeki karmaşık resimler eklendiğinde çocuklar iyice dağılırlar. O nedenle ör. Sınıf sırasının üzerine siyah örtü örtülmesi, duvarlarda fazla bir resim asılı olmaması, gürültünün en aza indirilmesi çocukların ince ayrıntıları fark etmeleri için önemli koşullardır. Hiç bakmayan çocuğa karanlık odada bakmasını istediğimiz cisme fener tutarak gösteririz. Bu şekilde arka plandaki görselliğin yaratacağı karmaşa bastırılmış olur. Duyu ve motor gelişimde ortam karmaşasının giderilmesi, hızlı hareketin önlenmesi, arka plan uyaranlarının şiddetinin azalması, çocuğun beyninde yeni bağlantılar yaratarak farklılıkları algılamasına yarar.

5.ÇOŞKU: Gerek SP de, gerek tipik gelişen çocuklarda ve hepimizde çoşku çok olumlu bir enerjidir. Çoşku ile yapılan işlerde beyin kimyası, salgıladığı nörokimyasal maddelerle öğrenmemizi kolaylaştırır. Motor veya görsel beceri olsun, çocuk motive olarak yaptığı işlerde daha kolay öğrenir ve dikkatini daha uzun süre yoğunlaştırabilir. O nedenle annelere öncelikle çocuğun en sevdiği renklerle çalışmasını isteriz. Bir diğer önemli konu çocuğun ailenin tüm bireylerinin kendi varlığından hoşnut olduğunu hissetmesi, aile içinde kabul gördüğünü hissetmesidir. Çocuğun özel durumunu kabullenmemiş ailelerde motivasyon eksikliğini hissetmek çok olasıdır. Rehabilitasyon merkezlerinde sürekli ağlayan çocuk ailelerine hep devam etmemelerini söylemişimdir. Orada ya karmaşa vardır ya da sevmediği onu zorlayan bir eğitimci.

6.ESNEK HEDEFLER:Yapabilse idi yapardı’ Bu amaçla söylenmiş olduğunu düşünüyorum. Motor beceri veya görmeyi öğrenme amaçlı olsun annelerin hedefi yüksek olabilir ama esas çocuğun liderliği olduğu için çocuğun beceriyi öğrenme seviyesi, bizim bunu kabullenmemiz, hedeflerimizin esnek olmasını sağlar. Yukarıda verdiğim su bardağını ağzına götürüp içmesi ve sonra yerine koyması tipik gelişen çocukta 2. Yaş da uygulayabileceği bir beceridir. Çoklu engel durumunda bunu öğretmemiz haftalar hatta seneler alabilir. Bu beceri görme ve motor gelişim için örnek olarak alabiliriz. Esnek hedefler yerine zorlayıcı ve katı hedefler koyarak yapılacak uygulamalar çocuğun motivasyonunun kaçmasına ve çocuğun tamamen kapanmasına, kendi iç dünyasına dönmesi ile sonuçlanır. Bunun sonrasında mannerism dediğimiz, sallanma, ellerine bakma, gözüne bastırma gibi kendini uyarma davranışları gelişir ki bu klinik tablo çocuğun otizm tanısı ile etiketlenmesine neden olabilir.

  1. ÖĞRENME ŞALTERİ: Beynin öğrenme şalteri açık ise çocuk öğrenir. SP de ve diğer engel durumlarında, tipik gelişen çocuklara oranla her zaman öğrenme kolay gerçekleşmez. Çok terapist bana çocukla göz teması veya ilişki kuramadığı gerekçesi ile hasta yolluyorlar. Burada önemli olan acaba çocuk öğrenmeye hazır mı? O gün içinde yaptığı aktivitelerle yorgun mu? Aldığı ilaçlar çocuğun uyanık olmasını etkiliyor mu? Çocuğun pozisyonlanması, çocuğun görmeyi kullanması için uygun mu? ( Eğer pozisyonlanma çocuğun kendini emniyette hissetmesine engel ise çocuk duyu ve motor beceriyi yapmada zorlanır). Gerek ABM metodunda, gerek SGB da çocuğun kendi dinamiği ile aktiviteyi başlatması ve kendi deneyimleri önemli olduğu için öğrenme şalteri açık ise beyinde nöronlar arası bağlantılar oluşur ve çocuk o beceriyi öğrenir.

8.HAYAL GÜCÜ VE DÜŞLER: Hayal gücü beynin gerçek işlevlerinden birisidir, çocuğun yeni şeyler yaratarak gerçek dünyasını canlandırmasını sağlar. Çocuklarda  küçük yaşlarda hayal gücü çok geniştir. İki yaşına gelmiş çocuklarda ‘mış’ gibi oyunlar, gerçek ile gerçek olmayanı fark etmeleri sonrası hayal güçlerini geliştiren, ıraksak düşünmelerini sağlayan oyunlardır. SP de anne babaların gerek motor gerek görsel algı için oyunlarla çocuklarının hayal güçlerini geliştirmeleri önemlidir. Bu bağlamda kitap okumak, masalda geçen cisim, hayvan ve giysilerden 3 boyutlularından oluşan hikaye kutucukları veya askıları oluşturmak, sonrasında taklitle ve ucu açık sorularla hayal güçlerini geliştirmek önemli bilişsel duyu ve motor uygulamalardır.

9.FARKINDALIK: Çocuğun uygulanan oyunlar sonrasında ne yaptığını  gözlemleyerek, kendi bedeni üzerinde deneyimleyerek anlaması ve o görsellik veya motor beceri hakkında bilgi edinmesidir. Farkındalık sonrasında çocuk bir sonra ki aşamaya geçer. Gene su bardağını alıp, suyu içmeyi ve yerine koymayı ele alacak olursak burada o kadar çok motor ve görsel aktivite vardır ki ve nihai sonuç olarak bu çocukta el-göz koordinasyonu için çok olumlu bir çalışmadır. Uzanmaya başlamadan evvel tipik gelişen çocuğun görme sistemi çocuğu sayısız görsel bilgi temin eder. Bardak ne kadar uzakta? Bardak çocuğun gövdesi referans olarak alındığında masanın üstünde nerede duruyor? Bardağın şekli ve içinde ne kadar su var?  Bardağın ağırlığı ne kadar? Bunların hepsi farkındalıktır ve görsel algıdır. Çocuğun elini uygun mesafeye, uygun şekilde açıp uzatması, ağzına götürüp suyu içmesi, bardağı yerine koyması motor ve duyu uygulamalarında farklı etaplarla gelişen ve görsel – motor farkındalıklarla elde edilen becerilerdir.

Anat Baniel, Lilli Nielsen, Jane Ayres gibi araştırmacıların, engelli çocukların beyinlerini geliştirmek, zihinlerini yeni öğretilere açmak için geliştirdikleri uygulamalar, günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bilimselliği değişik yayınlarda kanıtlanan bu uygulamalar bize neyi, niçin yaptığımızı açıklar. 7/24 çocuğu ile beraber olan anne, çocuğunun en iyi arkadaşı ve eğitmenidir. Onu en iyi tanıyan odur. O nedenle her disiplinin öncelikle anneyi bilgilendirmesi çocuğun gelişimi için olmaz ise olmazdır.

Aktif öğrenmede çocuğu motive eden zenginleştirilmiş ortamlarda, yukarıda anlatılan 9 temel teknik, çocuğun  farklılıkları algılamasını, farkındalığını sağlayarak bir sonraki basamağa geçişini hazırlar.

Bu konuda ki bilgilerimizi  arttırarak, bilişsel ve psikolojik olarak kendimizi geliştirmek amaçlı, Anat Baniel in yazdığı ve dilimize de çevrilen ‘Sınırlarını aşan çocuklar’ ve Sn. Beril Tokcan tarafından yazılan ‘ Ben artık özgürüm’ adlı kitapları okumanın çok yararlı olacağını düşünüyorum ve ilgili her disiplinle birlikte anne-babalara öneriyorum..

 

Sonuç olarak; ABM yöntemi ile SGB da duyu, motor farkındalık yaratmak, çocuklarımızın bilişsel görmesini desteklemek, her alanda öğrenmelerini kolaylaştırmak amaçlı yapılan uygulamalarda 9 temel esas alınarak çocuğun süreçleri kendi bedeni üzerinde denemesi hissetmesi sağlanarak öğrenmesi desteklenmektedir. HER ÇOCUK ÖĞRENİR. Önemli olan çocukların gelişimin her basamağı için kapasitelerini en üst düzeyde kullanacakları , bireysel işlevlerine göre zenginleştirilmiş ortamlarda onlara fırsatlar sunmaktır .

 

KAYNAKCA:

  1. Zihl, J., & Dutton, G. N. (2014). Diagnostic Assessment and Intervention in Cerebral Visual Impairment in Children: Visuoperceptive and Visuocognitive Disorders(S:123-179). Wien, Austria: Springer Verlag.
  2. https://www.pathstoliteracy.org/blog/remembering-lilli-nielsen-and-her-legacy-active-learning
  3. https://www.nationaldb.org/info-center/educational-practices/active-learning/
  4. https://www.anatbanielmethod.com/
  5. https://www.beriltokcan.com/
  6. https://activelearningspace.org/principles/dynamic-learning-circle
  7. file:///C:/Users/nazan/Downloads/UnderstandingAyresSensoryIntegration.pdf

Prof. Dr. Orhan Derman

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD.

Ergen Sağlığı ve Hastalıkları BD

Çocukluktan Erişkinliğe geçiş dönemi olan Adolesan dönem, Çocukluk döneminden fiziksel gelişimi yanında cinsel ve psikososyal gelişimin olması ile özellenir. Ergenler asla çocukların büyüğü ve erişkinlerin küçüğü değillerdir. Ergenlerin, erişkinlerin davranışları sırasında en çok üzüldükleri nokta kendilerinin adam yerine konulmamalardır. Asla ergene çocuk gibi davranamazsınız, çocukların muayene edildiği yerde muayene edemezseniz. Ergenlik dönemi hayatın en sağlıklı olduğu dönemdir. Bu dönemde en zor kısım dürtülerle baş edebilme ve davranışları kontrol edebilme yeteneğinin kazanılmasıdır. Çocukluk döneminde kurallı yaşam ve sorumluluk öğretilerini kavramamış bir gencin bu dönemde dürtüleri ile baş edebilmesi çok zordur. Özellikle engelli gençlerde kendilerini ifade etmekte zorlandıkları bu dönemde dürtüsellik kimi zaman cinsellik gelişimi sırasında kendini gösterirken, kimi zaman da hırçınlaşma ve bağırmalar ile ortaya konulmaktadır.

Gençlik dönemi ile adolesan dönem iç içe geçmektedir. Esasında adolesan merkezleri bir gençlik merkezi olarak hizmet verirler. Ve nüfusun 10-24 yaş aralığına bakarlar. Adolesan multidisipliner bir yapıda hizmet vermektedir. Çocuklarda ve ergenlerde Psikopatolojiye odaklanan Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıklarının yanında davranışa ve uyum problemlerine odaklanırken, yeme bozukluklarına medikal yaklaşım ile Psikiyatrik tedavinin kolay uygulanabilir olmasını sağlamakta, Kadın Doğum ve Hastalıklarında Ergenlik döneminde cinsel ilişkiye girmemiş kızların menstrual problemlerine ve girmiş olanlarının cinsel yollan bulaşan hastaları ile pelvik inflamatuar hastalıklarına ve ergen evliliklerine ve gebeliklerine karşı tutumu ile eksikliği kompanse etmeye çalışmaktadır. Cinsel kimlik organı olan memelere odaklanarak kızlarda memeler ile ilgili problemleri ve erkeklerde glanduler meme büyümesi olan jinekomastiye tedavi protokolleri oluşturmaktadır. Cinsel kimliğinden hoşnutsuz gençlere de bu konuda hastanede oluşturduğumuz bir komisyon tarafından her türlü desteği vermekteyiz. Ortopedi ve Travmatoloji ile Postur problemleri (Skoyoz ve Kifoz) Apofizyal lezyonlar (OsGood Schlatter ve Sever gibi) ve Femur başı epifiz kayması gibi problemleri beraber takip ederek hizmet vermektedir. Sporcu Sağlığı Anabilim Dalı ile de gençlerin bilinçli spora katılmaları, motivasyonları ve metabolik değerler ile yakın takibini gerçekleştirmektedir. Pediatrik Endokrinoloji bölümü çocukların ve gençlerin hormonal düzeydeki problemlerine odaklanırken Pediatrik Adolesan hormanal değişimlerin yol açtığı fiziksel, cinsel ve psikososyal problemlere odaklıdır. Pediatrik Adolesanda hiçbir zaman hormonal bozukluk takip edilmemekte, tespit edildiğinde hemen Pediatrik Endokrin bölümüne adolesan ve genç yönlendirilmektedir. Adolesan bunların dışında dürtü kontrol zorluğu döneminde görülen ve hızlı fiziksel ve cinsel gelişimin yanında psikososyal gelişimin aynı hızda olmamasının yarattığı sorunların yol açtığı madde kullanımı, ihmal ve istismar, şiddet, cinsiyetinden hoşnutsuzluk ve riskli davranışlar ile de ilgilenmektedir. Bu kadar hizmeti bütüncül bir yaklaşımla kendi istekleri ile adolesan ve gençlik merkezlerine başvuran ergenlere ve gençlere vermektedir. 2

Ülkemizde aktif olarak hizmet veren en donanımlı Adolesan (Gençlik) merkezi Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalındadır. Adolesan konusunda yetişmiş arkadaşlarımız vardır ama tam donanımlı bağımsız birim olarak vermektedirler. Bu konuda zorlukları çözmek için irade ortaya konulmalıdır.

Adolesan (Ergen) Sağlığı Bilim Dalında dört Pediatri öğretim üyesi, bir doktoralı klinik psikolog (özellikle teröpetik ittifak konusunda), gençler konusunda her türlü alan çalışmasında çok deneyimli iki hemşire, gençlere iletişim de çok tecrübeli iki sekreter ve gençler konusunda çok duyarlı bir görevli olarak on kişi ile hizmet vermektedir. Her ay bir asistan ve bir intörnün hasta hizmetlerine katılımı ile hem eğitim hem de hizmet verebilmekte, dört tez asistanın eğitim ile ergen sağlığı tez asistanlarına yeterlilik kazandırabilmekte (ikisi yabancı uyruklu), kadrosunda bulundurduğu altı doktora öğrencisi ile de bu konuda daha ileri hizmet verebilecek olan öğretim üyelerinin yetişmesine katkı göstermektedir.

Ergen Sağlığı Bilim dalında uyum problemi yaşayan ergenler, riskli ergenler, çocuk ihmali ve istismarına maruz kalanlar, madde kullanan ergenler ve gençler, şiddet mağduru gençlere öncü yaklaşımları ile bu konuda toplumsal problemlere çare olabilmekte ve ülke politikalarını belirlemede önemli işlev göstermektedir. Ergen Sağlığı Bilim Dalı, madde ile mücadele komisyonlarındaki üyelikleri ile bu konuda yetkili birimlere danışmanlık hizmeti verdiği gibi, üniversite gençleri için oluşturulan psikolojik danışman birimlerinin koordinatörlüğü ile de üniversite gençliğinin üniversite içindeki her türlü probleminin sorun haline gelmeden çözebilme kapasitesi gösterebilmektedir. Gençlere toplumsal hizmet uygulamalarına katarak, sorumluluk almalarını sağlayarak, birey olmalarına katkı veren Ergen Sağlığı bilim dalı gençlerin aktif katıldıkları birçok sosyal sorumluluk projeleri ile sağlıklı erişkin olmalarına zemin hazırlamaktadır.

Ülkemizde Adolesan (Gençlik) merkezlerinin yapılanması nasıl olmalıdır?

1- Adolesan Çocuk Sağlığı ve Hastalıklarına bağlı bir yan dal olmalıdır.

2- Hizmet yeri Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastaneleri olmalıdır.

3- Adolesan merkezinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı, Aile Hekimi Uzmanı ve İç Hastalıkları Uzmanı görev alabilmelidir. Kadronun çoğunluğu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlarından olmalıdır. Aile Hekimleri bütüncül (Çocuk Sağ ve Hastalıkları, İç Hastalıkları, Kadın Doğum ve Hast, Cerrahi ve Psikiyatri) yaklaşım eğitimi aldıkları, İç Hastalıkları uzmanları ise 24 yaşına kadar uzayan genç erişkinleri de kapsayan geçiş dönemi (Transition dönem) ne hakim olup Çocuk Sağ ve Hastalıkları uzmanları ile birlikte bu dönemin sorunlarını çözebilme yeteneklerinden dolayı kadroda istihdam edilmelidirler.

4- Adolesan merkezleri ülkemizde Gençlik merkezi olarak yapılanmalıdır. Her ilin genç nüfusuna göre gençlik merkezinin sayısı ayarlanmalıdır.

5- İkinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında ergenler ve gençlere hizmet veren ve bilimsel araştırma ve veri yaratan merkezler olmalıdır.

6- Adolesan merkezlerinde en az bir adet klinik psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve dietisyen görev almalıdır.

3

7- Gence erişimin ve merkezin gence hizmet odaklı olduğunu hissettiren hasta destek biriminde klinik psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve dietisyenin yanında hemşirelerden oluşan ekip çalışmalıdır.

8- Adolesan merkezlerinde gençle iletişim kurabilme kapasitesi yüksek sekreterler görev almalıdır.

9- Adolesan ve Gençlik merkezlerinde hizmetin performans değeri, sadece fizik muayene kapsamında değil her gencin cinsel ve psikososyal değerlendirilmesinin yapılacağı da gözetilerek hesap edilmelidir.

Ülkemizde Gençlik merkezleri olarak açılan 42 merkez Sağlıkta Dönüşüm sonucunda Toplum Merkezlerine bağlanmış atıl hale getirilmiş çoğu da işlevini yitirmiştir.

Ülkemizde birçok bakanlığın eş güdümünde yürütülen Madde ile mücadele, Çocuk ihmal ve İstismarına Yaklaşım, Kadın Cinayetleri, Okul Başarısızlıkları gibi sorunlar Adolesan ve Gençlik Merkezleri açmadan çözülemez.

Adolesan ve Gençlik merkezleri sadece tedavi kurumları değil aynı zaman da danışmanlık merkezleridir. Bu sadece sağlıklı adolesanlar için değil aynı zaman da engelli gençleri de hedef alarak bir yapılanma sağlanmalıdır.

Adolesan ve Gençlik merkezleri gençlerin buluşma ve akran eğitimi ve akrana erişme hizmeti veren birer oluşumlardır. Okullardaki ve sokaklardaki çocuklara ve gençlere, Adolesan ve Gençlik merkezleri açmadan asla ulaşamazsınız.

Ülkemizin kaderini belirleyecek olan, yarının erişkinleri olacak gençlere, kendi merkezlerini çok gören bir zihniyet geleceğe en büyük kötülüğü yapmış olacaktır. Unutmamak gerekir ki Türkiye nüfusunun 10-24 yaş aralığı %20 lik bir kısmını teşkil etmektedir.

Ülkemizde yetişmiş ve bu konuya gönüllü birçok değerli arkadaşlarımızı en fazla yüreklendirecek olan, onları bir çatıda buluşturup adolesan ve gençlik konularına yönlendirmektir.

Mart 2020 tarihinden beri Türkiye Cumhuriyeti ile beraber bütün dünya Corona virüs pandemisinin etkisindedir. Pandemi; insanlarda bağışıklığın olmaması ve hastalıktan dünyada her insanın etkilenmesi anlamında kullanılmaktadır. Bir yıla yakın bir zamandır yaz dönemi hariç esnek çalışma düzeni ile sadece zorunlu olarak hastaneye başvuran gençlerimize sağlık hizmeti verebiliyoruz. Bu dönemde gençlerimizde yaklaşık %20 sinde depresyon ve anksiyete (kaygı) düzeyinin çok arttığını gözlemliyoruz. Bizlerin bile işimize haftanın her günü gidemediğimiz bir düzende gençlerimizi de zorunlu olmadığı takdirde bölümümüze çağırmıyoruz. Tele-medicine ile takip edebilmeyi sınırlı tutuyoruz çünkü bizler, gençlerin davranışsal problemlerine çok odaklı olduğumuz, onlara danışmanlık hizmeti vermeye çalıştığımız için yüz yüze görüşmenin yerini hiçbir yöntemin tutmayacağına inanıyoruz. Tıp Fakültesine dönem 4 ve 5 öğrencileri de (Stajer Doktor) dahil olmak üzere hiçbir öğrencimizle yüz yüze ders yapamadığımız gibi Hastanemiz Corona hastanesi olarak hizmet verirken bütün sistemimizi bu pandeminin bir an önce bitmesi için odaklanmış durumdayız. İntörn (Dönem 6) lerimiz, asistanlarımız ve fellowlarımız ile sağlık sistemimizi sürdürmeye çalışıyoruz. 4

Bölümümüzde bu dönemde en çok Yeme Bozukluğu hastaları ve Durdurulamayan Adet kanama şikayetleri ile hasta başvurularını alıyoruz çünkü bu iki durumda Adolesan Sağlığı konusunda acillerimizin en üst sıralarında yer alıyorlar. Bu dönemde engelli gençlerimizin mevcut sağlık problemlerinin üzerine yenilerinin eklenmemesi için elimizden geldiğince Tele-medicine ile sağlık hizmeti sunmaya çalışıyoruz.

KAYNAKLAR

1-Çuhadaroğlu F. (1996)Adolesanlarda Psikolojik Gelişim Özellikleri. Katkı,17:783-788.

2–Kınık E.(2000) Adolesan Hastaya Yaklaşım. Katkı, 21(6):713-720.

3-Kanbur N, Pehlivantürk M. Ergenlerde psikososyal görüşme. Çocuklarda Anamnezden Tanıya.(2016) Editör Yakıncı C, Karabiber H. Nobel Kitabevi. 100-105

4-Woods ER, Neinstein LS. Office Visit, Interview Tecniques, and Recommendations to Parents. In: Neinstein. LS, Gordon CM, Katzman DK, Rosen DS, Woods ER (eds). Adolescent Health Care: A Practical Guide, 5th ed. Lippincott Williams and Wilkins, Philadelphia 2008: 32-43.

5-Neinstein LS: Menstrual problems in Adolescents. Mes Clin North Am 74:1181,1990.

6-The Pediatric Diagnostic Examination. Pediatrik Tanısal Muayene Editor: Donald Greydanus, Arthur Feinberg, Dilip Patel, Douglas Homnick. Bölüm 21: Jinekoloji Sistemi ve Adölesan. Sayfa 701-749.

7- Akgül S, Kanbur N, Derman O. A different training model for adolescent medicine: a PhD program in Turkey, where adolescent medicine is not currently a sub-specialty at this stage.Int J Adolesc Med Health. 2015 Jun 26. pii: /j/ijamh.ahead-of-print/ijamh-2016-5008/ijamh-016-

08.xml. doi: 10.1515/ijamh-2016-5008. [Epub ahead of print]